KATEGORİLER

Gurk4N.TR.Gg

'Kızderbent' Bilim Teknoloji ve Eğlencenin Platform Kızderbent

Hedef Nedir

HEDEF NEDİR?

Rauf R. DENKTAŞ 
 
 

      Geçenlerde İstanbul’da AB’den iki diplomat ile buluşmak fırsatını buldum. AB’nin bize haksızlık yaptığından acı acı şikayet ettim. İlgilendiler. Samimi bir hava içinde kendilerine Kıbrıs’la ilgili detay verdim. Bir matematik probleminin bile halli için probleme teşhis konarak işe başlandığını anlattım. Bölme mi, çıkarma mı, ekleme mi nedir diye sormadan rakamların bir araya gelmesi hiç bir şey ifade etmek dedim. 42 yıldır bu meseleye teşhis konmaksızın hal çareleri üretilmekte olduğunu anlattım ve kendilerine göre Kıbrıs meselesi nedir sorusunu sordum. Bir tanesi Kıbrıs’ta azınlığın ayrılmak istediğini, dış müdahalelerin buna neden olduğunu sandığını, Annan Planı’nın bu ihtilâfı  halletmek için taraflara fırsat verdiğini ancak azınlığa fazla hak verdiği ve dış müdahaleyi önlemediği için “Kıbrıslılar” tarafından reddedildiğini söyledi. Diğerine göre azınlık ile “Kıbrıslılar” arasında bir etnik problemdi. Şimdi Türkiye’nin AB’ne üye olma istemi nedeniyle meselenin halli için gereken dengeler kurulmuştu. 

      Büyük yanılgı içinde olduklarını söyledim. 40 yıldır anlattığımız halde anlamak istemedikleri esas gerçeği yeniden vurguladım: Kıbrıs’ta “Kıbrıslı” diye bir millet yoktur. Kıbrıs’ta “self-determinasyon hakkını haiz iki, s,yasi açıdan eşitlikleri kabul edilmiş HALK vardır. Bunlardan biri Yunan olmakla, diğeri Türk olmakla övünmektedir. Biri Müslüman, diğeri Hristiyandır. Müşterek bir “Kıbrıslı dili” de yoktur. 400 yıl yan yana yaşamış olan bu iki halk arasında evlenmeler de yok denecek kadar azdır ve evlenebilmenin şartı taraflardan birinin diğerinin dinine intisap etmesidir. Eğitim ayrıdır. Birinin diğerini idare hakkı yoktur. Biri tek başına Kıbrıs’ı temsil edemez. Uluslararası antlaşmalarla bunlar tespit ve tescil edilmiştir. Bütün bunlara rağmen AB’nin “Kıbrıs” adı altında iki halktan birini “Kıbrıs’ın meşru hükümeti” olarak üyeliğe kabul etmesi büyük bir skandal ve büyük bir haksızlıktır.  

      Muhataplarım 400 yıl bir arada yaşamış olan insanların dil ve din farkına rağmen 40 yıldır niye kavgalı olduklarını anlamakta zorluk çektiler. Megali Idea’dan başlayarak 1931 isyanına, 1955-58’lere, 1960 Antlaşmalarına, Akritas Planı’na, 1963 olaylarına, Prof. Forstoff’un beyanatına, Makarios’un  bilinen “milli yemini” ile “milli vasiyetine” değinmek zorunda kaldım. 1963 olaylarını, 1974’e kadar yaşadıklarımızı, toplu mezarları, kayıplarımızı, yağmalanan ve yıkılan köyleri, ve bütün bunlara rağmen Güvenlik Konseyi’nin hala konuya teşhis koymaksızın, suçlu tarafı “meşru hükümet” addetmesi, ve bu haksızlığın arkasında yatan büyük devletlerin çıkarlarını dile getirdim. 

      Muhataplarımdan biri “Ayrılık kavgaya son verdiğine göre sizi yeniden bir araya getirme çabası niye? Anladığım kadarı ile Türk tarafı olarak siz de Türkiye de Annan Planı’nı kabul etmekle birleşme istemektesiniz!” dedi. 

      Annan Planı’na insanlarımız çeşitli vaadler, baskılar ve tehditler altında evet demişlerdir. Çoğu insanımız bu oylarının Weston, De Soto ve diğerleri tarafından “Türk tarafının devletinden, egemenliğinden vazgeçtiği” anlamına geldiği şeklinde yorumlanabileceğini aklının kenarından bile geçirmemiştir. Bu yorumu yapanlar 42 yıldır eli kanlı, terörist bir idareyi tüm hak ve hukuk kurallarını çiğneyerek tanımaya devam eden takımdır. Bu yorumu hiçbir Kıbrıs Türkü kabul etmemiştir, edemez de. Annan Planı kendi içeriği itibarıyle hükümsüzdür ve yoktur. Ancak KKTC ve onun tüm organları, halkı ile, toprağı ile vardır. 

      Muhatabımın “o halde siz birleşmeden yana değil, ayrılıktan yanasınız” savına cevaben de şunları söyledim: Birleşmeden bahsedebilmek için var olan ayrılığın ve ayrılmış olanların eşitliklerinin kabul edilmesi gerekir. Halbuki 42 yıldır Kıbrıs’ın birleşmesinden bahsedenler ve bunu sağlamak için meseleye teşhis koymadan reçete yazanlar Kıbrıs’ta tek halk, tek devlet, tek hükümet görmekte ve Kıbrıs’a bu şekilde bakmaktadırlar. Bundan da istifade eden taraf ortaklığı kanlı eylemlerle yıkarak Kıbrıs’ın tümüne sahip çıkmak isteyen taraftır. Biz kalıcı bir anlaşma istediğimiz içindir ki yeni bir antlaşmanın var olan iki devlet esası üzerine bina edilmesini istiyoruz. Rumların üç ülke tarafından garantilenmiş bir kağıt anlaşmasını nasıl çiğnediklerini gördük ve yaşadık. Aynı tecrübeye tahammülümüz yoktur.” 

      Muhataplarımın cevabı şu oldu: Her iki tarafı da dinlemenin gerekliliğini kanıtladınız. Ancak ne istediğinizi herkesin bilmesi gerekmektedir. Bize konuştuğunuz şekilde her yerde açık konuşmalısınız.

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol